Eve tıkılan insanlar sıkıldı, daraldı, bunaldı ama, hayatımıza giren ve yaşamımızı tepetaklak eden virüsün umurunda bile değil. Keyifli keyifli, sanki tadını çıkarırmış gibi dolaşıp duruyor etrafımızda.
Sağlık Bakanlığının etkili önlemlerinden tırsıyor ama, bu önlemlere kulak asmayan, başına buyruk yaşamaya alışmış, maskesiz dolaşmayı ve gerekli mesafeyi korumamayı marifet sayan sorumsuz kalabalıkları görünce, ülkemize iyice yerleşme kararı aldı galiba. Öyle ya, işler tam düzene girerken, ölüm vakaları ve yeni tespitler azalır, tedavi olanların sayısı artarken, bir de bakıyorsunuz ki, göstergeler tersine dönme eğilimi taşımaya başlamış.
Ayrıca virüsle mücadelede sağlık kadromuzun başarıları sürerken, alınan bazı mantığa aykırı kararlar da Korona’nın ekmeğine yağ sürüyor. Örneğin kapalı alanları açarken, AVM’lere izin verirken, berberler gibi çok riskli mesleklere çalışma imkanı tanırken, açık havada dolaşmaya hala yasak koyuyoruz. Sahilde yürüyemezsin, spor yapamazsın, balık tutamazsın, pikniğe gidemezsin gibi anlaşılması zor kararlarla milleti çileden çıkarıyoruz. Hele 65 yaşını aşan insanlarımıza yapılan zulüm ve saygısızlığın, salgının ağır faturasının “riskli grup” tanımlamasıyla bunlara çıkarılmasının doğruluğu ve izahı çok güç. Eğer bu karar doğruysa, ülkeyi yöneten politikacıların çoğu bu riskli gruba girer ki, bunların da evlerinden çıkmamaları lazım.
Bilim Kurulu güzel ve iyi kararlar alıyor, salgının daha da yayılmaması ve zarar vermemesi için olağanüstü çalışıyor ama, aynı kurul 65 yaş üstündekileri iki aya yakındır eve tıkmanın yaratacağı ruhsal sorunları ve beraberinde getireceği hastalıkları niye görmüyor ve dikkate almıyor ki?.. Bunların çoğu her gün yürümeye muhtaç, oturmakla eriyen adalelerini korumaya mecbur, ciğerlerini temiz hava ve oksijenle doldurmak zorunda olan insanlar. İçlerinde öyleleri var ki, 18 yaşındaki delikanlılara taş çıkartır. Nüfus kağıtları eskidir ama, gönülleri genceciktir bunların.
Çocuk olsa doğru, tecrübesizdirler ve kendilerini korumakta zorlanırlar. Ama 65 yaşını aşmış insanlar, herhalde eve tıkılmaktan daha akılcı önlemlerle rahatlıkla korurlar kendilerini. Maskelerini takar, sokakta gerekli mesafeyi korur, her vesileyle ellerini sabunla yıkar, salgına bulaşmamak için herhalde çok dikkatli hareket ederler. 65 yaş üstüne geçen pazar verilen izinde baktım, hepsinde maske vardı ve hepsi de korunma mesafesine uygun hareket ediyorlardı. Ama ara yaştakilerin tamamına yakını maskesizdi, çoğu yan yana ve omuz omuza geziyorlardı.
Bu 65 yaş üstünü yeniden masaya yatırmak ve onlarla ilgili kararları bir kere daha gözden geçirmek lazım. Ayrıca bazı kararları da tekrar tartışmak şart. Geçenlerde bir Yargıtay üyesi arkadaşım aradı. Eşiyle otomobilde yan yana oturuyorlar diye polis çevirmiş. Eşinin arkaya geçmesini istemiş. Arkadaşım bana soruyor, “yahu ben eşimle gece aynı yatakta yatabiliyorum ama aynı araçta yan yana oturamıyorum. Bunun bana mantıklı bir izahını yapabilir misin?..”
Sadece bunun değil, alınan kararların çoğunun da mantıklı izahını yapamıyoruz ki… Turizm bölgeleri açıldı, oteller rezervasyona başladı ama denize girmek yasak. Sahilde dolaşmak yasak. Spor amaçlı yürüyüş yapmak yasak. Bunu mantıkla nasıl izah edebiliriz ki? Turizm bazı bölgelerimizde serbest ama turiste denize girmek dahil her şey hala yasak…
İşçi çıkarmayı yasakladık ama işyerlerini kapalı tutuyoruz. Kapalı işyerlerinin sahipleri ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Fabrika gibi büyük işyerleri belki bir çare üretebilirler, kredi filan alabilirler ama küçük işyeri sahipleri çaresiz.. Kapalı oteller, lokantalar, kahveler, büfeler ve pek çok küçük esnaf işçi çıkaramadıkları gibi, bunların sigorta ve vergilerini de ödemek zorunda. Küçük esnafın eti ne budu ne? Elbette işçileri ekmeksiz bırakamayız, elbette onları sefaletin kucağına itemeyiz ama bu sosyal çarkı çevirmek için değirmene su taşımamız ve kaynak yaratmamız da gerekiyor.
Sorunlar çok büyük, giderek daha da büyüyeceğe benziyor. Evet etkili ve sert önlemler almak şart ama, bunların mantığa uygun ve akılcı olması da gerekiyor. Bir kere, sokakta maskesiz kimsenin dolaşmaması lazım. Bunu ön şart olarak kabul etmeliyiz. Etmeliyiz ama, herkesi nasıl maske sahibi yapacağız. Belediyeler ne güzel dağıtıyordu, olmaz dedik, tek elden dağıtacağız. Dağıtamadık, e-devlet şifresiyle internetten vereceğimizi söyledik. Veremedik, eczaneler yoluyla insanımıza ulaşmaya çalıştık. Ulaşamadık, bu kere herkes bir liraya satın alabilir dedik. Peki bir lirayı ekmeğe veremeyen yoksullar, garibanlar, beş-on çocuk sahibi olanlar ne yapsınlar?
Görüyorsunuz, tüm iyi niyetimize rağmen bir maske işini beceremedik. Denizleri aşıyoruz ama çayda boğuluyoruz. Onun içindir ki kararları ince eleyip sık dokuyarak, uzman ve bilgi sahipleriyle konuşarak, özetle ortak akılla devreye sokmalıyız. Ayrıca muhalif belediyeleri devre dışı bırakma inat ve ısrarından da vazgeçmeliyiz.
Dışardan gazel okumak kolay. Ama samimi ve iyiniyetli eleştirileri de “dışarıdan gazel” sınıfına koymamak gerek.
Bütün dünyanın verdiği salgın savaşının sağlık hizmetleri bölümünde iyi gidiyoruz. Ama halka yaptırımlarda daha akıllı ve insaflı davranmalıyız.
http://www.bursaarena.com.tr/akilci-onlem-ihtiyaci-makale,4528.html
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.