Korona yine tırmanıyor. Böyle olacağı belliydi. Tedbirlere, mesafeye, maskeye direnen çoğunluk "bana bir şey olmaz" kafasıyla ülkeyi yine tehlikeli noktaya yaklaştırdı.
Ayasofya’nın siyasi açılışında 350 bin kişiyi sırtsırta yaslamak nasıl büyük bir hataysa, milleti sahillerde üstüste serbest bırakmak da başka bir hata olarak dikkati çekti. Ama bu hatanın suçunu sadece yönetime yüklemek de doğru değil. Şunu kabul etmek zorundayız ki, arızalı bir nüfusa sahibiz. Mesafeyi koru-maske tak demekten dilinde tüy biten yönetimi dinleyen, umursayan, sallayan olmadı. Türkiye sanki Korona öncesini yaşadı, sanki böyle bir salgından haberimiz yokmuşcasına geçirdik günlerimizi. Öyle olunca, dönüp dolaşıp başladığımız noktaya geldik.
Geldik ama, artık insanları evlere kapamak, sokağa çıkışı yasaklamak, işyerlerini tekrar kapatıp ekonomiyi durdurmak kolay değil. Bundan böyle halkımız kendi tedbirini almayı ister istemez öğrenecek. Öğrenmemekte ısrar ederse, başına geleceklere katlanmak zorunda kalacak. Hastanelerde yer bulmak zorlaşacağı için, virüsü kapan evinde tedavi olmaya çalışacak, hastalığı bulaştırdığı yakınları da evlerinde enterne olacaklar. Devlet yetişebildiği kadar görevini yapacak, geri kalanları ise Allah’a emanet. Allah göstermesin "Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir" noktasına gelebiliriz. Aman dikkat...
...
Okulların açılıp açılmayacağı sorunu da, bir önemli problem olarak karşımızda duruyor. Milyonlarca öğrenci ve onların velileri belirsizlik içinde bekleşiyorlar. Yönetim henüz kararsız, açsa bir türlü açmasa bir türlü. İki ucu oklu değnek anlayacağınız. Görünen o ki, daha bir süre internet üzerinden evlerden eğitime devam edeceğiz. Şimdilik en akılcı formül olarak bu görünüyor. Ama şu ya da bu, kararın biran önce açıklanması lazım.
...
Ekonominin kesin durumundan haberimiz yok. Yönetime bakarsak sıkıntıyı geride bırakıyoruz, ihracat ve sanayide Korona öncesi rakamları yakalamak üzereyiz, işler yolunda gidiyor. Ekonomistlere bakarsak, felakete doğru hızla sürükleniyoruz. Milyonlarca işsizle, dövizdeki müthiş artışla, frenlenmesi mümkün olmayan pahalılıkla ve harp ekonomisiyle başarıdan bahsedilemez. Ordumuz Suriye’de, Libya’da, Irak’taki PKK kamplarında boğuşuyor. Jetlerimiz, helikopterlerimiz, keşif uçaklarımız güneydoğu sınırlarımızda mekik dokuyor. Donanmamız Kıbrıs sularında kuş uçurtmuyor. Bütün bunlar büyük bir harcamayı gerektiriyor. Allah devlete millete zeval vermesin.
Yönetim iyimser, ekonomistler ve uzmanlar müthiş kötümser de, millet nasıl bakıyor ekonomiye? Akşamları televizyonlarda yönetimce pompalanan "herşeyin iyiye gittiği" yolundaki haberleri büyük bir öfkeyle izleyen insanımız, çarşıya pazara çıkınca anlıyor gerçeği. "Türk’ün aklı gözüdür" derler ya, fiyatları görünce (ne durumda olduğumuzu) hemen farkediyor herkes. Keşke hükümetin dediği gibi olsak, keşke iyiye gitse ülkemiz, keşke sorunlarımız azalsa ne iyi olurdu. Ama gerçek bu değil maalesef ve hayat da keşkelerle düzelmiyor işte.
...
Şu AKP çok şanslı bir parti. Karşısında öylesine cılız ve etkisiz bir muhalefet var ki, dilediğini kolayca yapabiliyor. Öyle olmasaydı eğer, aklına esen bunca kararı kolayca çıkartabilir, hemen uygulamaya koyabilirmiydi iktidar. Anayasa delik deşik oldu, laiklik lafta kaldı, siyasal islam yasalara filan kulak asmadan Cumhuriyetin tüm kurumlarına zarar verdi. Bugün Anayasa dikkat ve titizlikle uygulansa, ortada ne AKP nede HDP diye bir parti kalırdı. Ama Anayasayı korumakla görevli kurumlar, görevlerini doğru dürüst yapmıyorlar. İlerde bunlar çok tartışılacak, çok konuşulacak ve gücünü kaybeden Türkiye’nin ve onu bu duruma düşürenlerin ciddi bir muhasebesi mutlaka yapılacak.
Aslında hep AKP’ye yüklenmek de doğru değil. Ona bu gücü sağlayan muhalefetin hiç mi suçu yok? Baksanıza hala iç kavgalarını durduramıyor, hala ufalması ve parçalanması için ciddi girişimler var. Akıl alacak gibi değil ama, var işte.. Muharrem İnce’nin parti kurma kararına ne demeli? Kuracağı partinin en küçük bir şansı olabilir mi? Olabilir diyenlere kargalar bile güler. Öyleyse CHP’nin koluna kanadına zarar verecek böyle bir girişime niçin kalkışırlar ki?.. Bu ve benzer girişimlere AKP Genel Başkanı çok gülüyordur. Ekmeğine yağ sürmekte çok mahir olan bu muhalif kafaların gayretleri, onun iktidarına zarar vermek bir yana, aksine giderek güçlendiriyor çünkü.
Türk siyasetinin bu dönem yıldızı, muhalefet görevini üstün bir fedakarlıkla ve başarıyla yapan Meral Akşener’dir. Bu başarısını, partisini eritmeye devam eden Devlet Bahçeli de kabullenmiş olmalı ki, ona "yuvana geri dön" çağrısını yapıyor. Yuvayı dönülemeyecek hale getiren Bahçeli’nin partisine dönmek demek, AKP’ye kaydını yaptırmakla eşdeğerdir. Bahçeli öyle diyeceğine, MHP’yi kayan yörüngesine geri oturtmaya çalışsa, daha faydalı bir iş yapmış olur. Ama geçmiş olsun, ok yaydan çıkmış oldu bir kere. MHP’yi eski haline döndürebilmek için, Bahçeli’nin dışında bir lider aramak şart. Bu belki de Meral Akşener olabilir..
...
Son olarak şu tatil meselesi üzerinde durmak istiyorum. Aslında şimdi tüm gücüyle görevinin başında olması gereken Parlamento tatilde, adalet tatilde... Zaten yılın çoğunu tatilde geçiren, tatili seven, üç günlük tatilleri 10 güne çıkarmayı beceren bir milletiz. Başkanlık sistemiyle işlevini önemli ölçüde kaybeden Meclisimiz, dostlar alışverişte görsün kabilinden bir çalışma içindeydi ki, geneline baktığınızda zaten tatildeydi. Şimdi millete ayıp olduğuna bakmaksızın yeni bir tatile daha çıktı. Adaletimiz de pek farklı sayılmaz. Korona döneminde pek işlemeyen mahkemelerimiz, şimdi de adli tatil nedeniyle çalışmıyor. Bu iki çarkı da, milletin ihtiyaç ve menfaatlerine uygun şekilde döndürecek düzenlemeleri yapmalıyız.
https://www.bursaarena.com.tr/korona-okullar-ekonomi-ve-tatil-makale,4844.html
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.